Ads

10 Ocak 2009 Cumartesi

Beyân-ı Tâc Mahall: Aşkın Sanatla Silueti

Fahri Maden, "Beyân-ı Tâc Mahall: Aşkın Sanatla Silueti", İnsanca Dergisi, Sayı:

Cihanı hiçe satmaktır adı aşk

Döküp varlığı gitmektir adı aşk[1]

Ayn-Şın-Kaf=[A] IŞK. Üç harf beş nokta. Harflerle sınırlı, noktalarca sınırsız...[2] Büyük aşkların (gerçi aşkın küçüğü olmaz ama!) kocaman hikayeleri olurmuş. Onların aşkı da böyle bir şey. İşin en zor olan yanı ve çilesi de bize düşüyor galiba. Onların gönüllerini ısıtan bu sevgi selini sezebildiğince yazıya döküvermek. Zatmetli, bir o kadar da marifet isteyen bir beceri. Anladınız değil mi? Bin bir gece masalları veya acem hikayeleri değil sözünü ettiğim. Bir Sultanın eşine duyduğu aşkın alâmet-i farîkası Tâc Mahall’den bahsediyorum.

Şah Cihan, Timur’un 9. ve Timurlular’ı Türkistan’dan Hindistan’a getiren Bâbur’un 4. kuşaktan torunuydu. O, Hindistan’ı bir diyar-ı İslam haline getiren Babur Devleti’nin hükümdarı olmaktan çok, eşi Ercmend Bânu’ya olan sevgisiyle ünlüydü. Şah Cihan hayatı boyunca altı kez evlenmişti ama “Pâdşâh-Beğim” yani “imparatoriçe” sanını taşıyan ve “Mümtaz-Mahall” diye anılan bu hanım yaşadığı müddetçe, başka bir kadınla ilgilenmemişti.[3] Tâc-Mahall’in bu ilişkiyle ne alakası var demeyin sakın. Bu büyük abidenin varlık sebebi Şâh Cihan’ın aşk, muhabbet ve bağlılığın da düğümlü. Nasıl mı? İsterseniz en başa dönelim. Aşk sözlüğünde baş ve son, ön ve arka, ezel ve ebed, ilerisi ve gerisi sözcükleri yazmaz ama ne yapalım bizim okumamız bu kadar.

Şah Cihan, Lahur’da 1593 yılında doğdu. 1627’de Hindistan’da babası Cihangir Şah’ın yerine Babür Devleti tahtına geçti. 1658 yılına kadar 31 yıl saltanat sürdü. 1656’dan sonra Şah Cihan’ın ve biricik sevdiği Ercmend Bânu’nun oğulları arasında amansız bir saltanat savaşları başladı. Bu savaşları Evrengiz Âlemgir Mirza kazandı. Şah Cihan tahttan indirildi. 7,5 yıl Agra sarayında yaşadı.[4] Bir Türk kumandanının, Âsaf Han’ın kızı olan Ercmend Bânu ise, Şâh Cihan’dan bir yaş büyüktü. Bu duygulu, zeki ve güzel kadın evliliklerinin on yedinci yılı olan 1631’de 14. çocuklarını doğururken hayat gözlerini yumdu. On yedi yıl ve on dört çocuk. Çağımızda aşk evliliği yapıp, üç ay (yoksa üç gün sonra mı desek!) sonra boşananlara duyurulur. Bu ani ölüm Sultanı o denli kederlendirdi ki, bu kederden bir çok mimarî tarihçisinin dünyanın en güzel mimarî eseri olduğunu söyledikleri Tâc-Mahall doğdu. Şah Cihan eşinin ölümünü takip eden sekiz gün boyunca yemekten, içmekten kesildi. Odasından hiç çıkmadı. Dokuzuncu gün dairesinin kapısını açıp dışarı çıktığı zaman saçlarının bembeyaz olduğu, iyice çöktüğü görüldü. Şah Cihan, ona henüz 16 yaşındayken aşık olmuş, evlenmek için tam beş yıl beklemişti. Sultan çok sevdiği eşini gittiği her yere götürür, onun fikirlerine, zevklerine önem verirdi. Üzüntüsünden dünyevi zevklerden elini ayağını çekerek devlet işlerini oğullarına devreder. Duygulu, gerçek aşık, vefalı hükümdar, ölünceye kadar kalbinde yaşatacağı sevgili eşi için bir türbe yaptırmaya karar verdi. Gönlündeki sevgisinin büyüklüğünü haykırmak istiyor gibiydi. Bu anıt-kabir, firavunların piramitleri gibi muazzam bir taş yığınından ibaret olmayacak, Ercmend Bânu’nun güzellik ve zerafetine yakışır, bir eser halinde, gelecek nesillerin hayranlığını kazanacaktı. Bu türbe saf aşkı sembolize edecek şekilde güzel, iç açıcı, aynı zamanda muhteşem olmalıydı. Bunun için dünyanın en büyük ustalarını bulacak, hazinesini, bu esere harcanmak üzere onların emrine verecekti. Bütün dünyadan, Avrupa’dan, İran’dan, Türkiye’den, Türkistan’dan, Hindistan’ın her tarafından mimarlar ve sanatkârlar çağrıldı. Hepsinden birer proje istendi. Şah Cihan, İstanbul’dan gelen ve Mimar Sinan’ın talebesi olan Mehmed İsâ Efendi’nin projesini beğendi. Bu suretle inşası 22 yıl devam edecek olan dünyanın en zarif anıtına başlandı.

Günde 20 bin işçinin çalışmasıyla meydana gelen Tâc Mahall, 1653'te bütünüyle tamamlandı. Türbenin yapımı için 47 milyon altın lira harcandı. İstanbul'daki muhteşem Süleymaniye Camii için bile 19 milyon altın lira harcandığını söylersek, Tâc Mahall için ne muazzam bir fedakarlık yapıldığı daha kolay anlaşılır. Şah Cihan’ın 31 yıllık saltanatında bütün mimarlık eserlerine harcanan para ise 250 milyon altın lirayı bulmuştur. Söylenenlere bakılırsa Şah Cihan beyez mermerden yapılan Tac Mahal'in siyah mermerlisini de Yamuna nehrinin öte kıyısında kendi mezarı için yaptırmak istemiş. Ancak oğlu Evrengzib, mimari eser peşinde paraları har vurup harman savurmasından usandığı babasını Agra Kalesi'ne kapatıvermiş. Şah Cihan da hayatının geri kalan kısmını, sevgili karısı için yaptırdığı aşk anıtını, hapsedildiği kaleden seyrederek geçirmiş!..

Tâc Mahall’in, gün doğarken, batarken ya da ay ışığında tamamen değişik görüntüler, bambaşka renkler yansıması, anıtta kullanılan ak mermerlerin içine kıymetli taşlar yerleştirilerek süslenip zenginleştirilmesindendir. Mermer duvarlara yüz binlerce akik, sedef, firuze gömülmüştür. Bunların arasında 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta, 50 tane de çok büyük inci olduğu belirtilmektedir. Ne yazık ki anıt İngilizler ve Hintlilerin istilâ ve yağmalamalarına uğradığından bugün bunların çoğu mevcut değildir.[6] Türbenin içinde, ortada muhaccer denilen sekizgen biçiminde, iki metre yükseklikte, mermer oymalı kafeslerle çevrili Ercmend Bânû’nun mermer sandukası vardır. Ercmend Bânu’dan 36 yıl sonra, 72 yaşında ölen Şah Cihan, muhaccerin bir kenarındaki sandukanın altına gömülmüştür.

Tâc Mahall gerek yaptırılış sebebi gerekse taşıdığı mimari özellikleri sayesinde hâlâ dünyanın ilgisini cezbediyor. Çizgilerindeki yalınlık, kitlesindeki ahenk ile Tâc Mahal, dünyanın sayılı abidelerinden biri durumundadır. Anıt gece mehtabın, gündüz ise güneş ışığının değişik anlarında, değişik görüşler kazanır. Güneşin ışınlarının değişimine uygun olarak açık leylâk renginden kreme, pembeden sarıya kadar renkten renge bürünüyor anıt! Özellikle abidenin görünüşünü aksettiren mermer havuz, şuurlu olarak bulunduğu yere kondurulmuştur. Eserin bulunduğu bahçeye girilen cümle kapısı ise başlı başına bir sanat harikası sayılmalıdır. Mümtaz Mahal ve Şah Cihan'ın sandukalarının bulunduğu yerdeki kubbe, insan ağzından çıkan her sesin 7 kez yankılanacağı şekilde bir akustiğe sahiptir. Kubbesinin yerden yüksekliği 82 metredir. Sultan Ahmet Camii’nin kubbe yüksekliği 43 metre olduğuna göre, hayli yüksek olduğu anlaşılır. Yapıda son derece berrak bir beyaz mermer kullanılmıştır. Romantik görünüşü ile herkesi büyüleyen, Doğulu Batılı birçok ünlü yazar ve şaire ilham kaynağı olan Tâc Mahall, mehtaplı gecelerde bile aydan daha parlak görünür. O kadar ki, 1966 Hint-Pakistan savaşında Pakistan savaş uçaklarına yol gösterici bir parıltı olmaması için, Hint hükümeti tarafından kubbesi siyah bir çadırla örtülmek zorunda kalınmıştır. Nede olsa dünyanın en çok fotoğrafı çekilen anıtlarından biri bu. "İnsanlar, Tac Mahal'i görenler ve görmeyenler olarak ikiye ayrılır!" buyuran şairin kulakları çınlasın!.. Anıtın gene mermerden dört minaresi vardır.

Hindistan Türk imparatorluğunun o zamanki başkenti olan Agra şehrine hâkim olan Tâc-Mahall, Cemne (Yamuna) nehrine dayanmakta, bahçesindeki mermer havuzda âbide, olanca ihtişamıyla akis yapmaktadır. Çok yüksek bir teknik bilginin eseri olarak kabul edilen kubbenin altında, dört yanda dört tane dev kapı vardır. Her birinin yüksekliği 32 metredir. Âbidenin dört tarafında, Yâ-sin sûresinin tamamı, çok büyük ve eşsiz sanatkârlıkla yazılmıştır. İstanbullu Hattât Settâr Efendi’nin eseri olan bu yazı, mermere o şekilde oyulmuştur ki, uzaktan kabartma gibi görünmektedir. Uzaktan bakılınca, 30 metre yüksekteki satırlarda, zemine yakın satırlarda, aynı büyüklükte harflerle okunmaktadır. Settâr Efendi, harflerin iriliklerini, bu şekilde ayarlamış, yükseğe çıkıldıkça harfleri büyütmüştür. Âbidenin duvarları ve iç bölmeleri, akustik kurallara son derece uydun bir şekilde yapılmıştır. Öyle ki, içinde Kur’ân okundukça, çok cazip ve insanı büyüleyici yankılar, birbirini takip etmektedir.

Kaynaklar

1. Eşrefoğlu Rûmî, Hasan Ali Kasır, Aşk Şiirleri, İst. 2001, s.74

2. Mustafa Demirci, Aşkın Hükümranlığı, İst. 2003, s. 64

3. Yılmaz Öztuna, Türkler , İst. 2004, s. 211

4.“Taç Mahal”, Hayat Ansik., c. 6, s. 2985

5. “Tâç Mahal”, Yeni Rehber Ansik., C.18, İst. 1994, s. 315

0 yorum:

Yorum Gönder

ads